Hatıra

Mahalle Bakkalı

Eskiden her sokağın köşe başında mahalle bakkalları vardı ya hani üç harfli zincir marketler olmadan önce. Sabah erkenden besmele ile açarlardı dükkanlarını. Ekmekçinin kasalarla bıraktığı arkası etiketli sıcacık ekmekleri alıp dolaba yerleştirirdi. Günün ilk satışını yaparken “siftah senden, bereketi Allah-u Teâlâ’dan” diyerek rızkını beklerdi. Kendine has bir kokusu olurdu. Bu koku plastik toplardan mı, tansiyon aletine benzeyen turuncu plastik pompalı üzerinde uzun dereceli silindir bulunan cam kolonya şişesinden mi, üzeri damarlı renkli kauçuk zıp zıp toplardan mı, kız kaçıran, torpil ve çatapattan mı geliyordu bilinmez ama şimdilerde çocukluğumuza duyduğumuz özlemin kokusu ile aynı.

Bakkallar mahallenin hem malzeme deposu, hem kahvesi, hem psikoloğu, hem emanetçisi, hem bankası, hem eczanesi… Güven ve sadakatin kaynağı bakkallardı hiç şüphesiz. Yeni çıkan her ürün ilk mahalle bakkalına gelirdi. Dövmeli sakızlar alınır kollar kızarana kadar yapıştırılırdı. Şimdiki ‘drone’ların atası pervaneler de kıyasıya yarıştırılırdı. İçinden çay kaşığından tut misket çıkan çamaşır deterjanları, krem bulaşık deterjanları, el kremleri, dikiş makinesi yağı, yuvarlak çok sıkı beyaz bel lastiği, çakmak taşı, baş ağrısını anında kesen her derde deva gripinler, küçük karton kutudaki beyaz mumlar, biberon, her birinin içinde plastik küreği bulunan beyaz çuvallardaki bakliyatlar, teneke yağlar, mektup zarfları, tek tek satılan A4 kağıtları, siyah karbon kağıtları, kokusu hala burnumuzda olan silgiler, yağsızlıktan gıcırdayan döner demir raflarda bekleyen gazete ve mecmualar, üçgen renkli mini minnacık kolonya poşetleri, cam kavanozda misketler, futbolcu kartları, horoz şekerler, çikletler, tane ile satılan bisküvi ve lokumlar, tasolar, plastik bilezikler, daha yazmakla bitmeyecek farklı sektörlerden her nev ürünleri içinde barındırırdı. Kendisi küçük ama tüm mahallenin istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donanımlıydı.

İp atlayan çocuklar mı, mahalle maçı yapan çocuklar mı, yoksa misket oynayan çocuklar mı dersiniz. Ütülenlerin kazananların koşarak soluk soluğa kaldığı buluşma noktasıydı bakkallar. Yenilenler depozitolu buz gibi içeceklerden alacaklardı yenenlere. Tabi ki yanında pipetli leblebi tozu da şarttı mutlaka. Eeee diğerleri boş mu dursun gazeteden yapılan fişeklerde birer bardakta tuzlu çekirdek aldılar mı tuzdan kavrulmuş dudaklarıyla oyun muhataraları yaparlardı bakkal amcalarıyla. O muhabbet hiç bitmezdi anneler çağırıncaya kadar… Oyunda düşüp yaralananların ilk yarasını annelerinden önce bakkallar sarardı.

İşe giden beylere muazzam kahvaltılar yine bakkal malzemelerinden hazırlanırdı. Bir parça tahin helvası kestirilirdi. Büyük teneke kutularından çıkarılan bir kalıp peynir koyulurdu kırmızı boyalı terazinin bir kefesine, diğer kefesine de altın yaldızlı gramlar. Çok hassas tartılırdı hak geçmesin diye altın gramlar ağır gelmeliydi bir miktar. Diğer tenekeden çıkarılan zeytinlerde aynı hassaslıkta bakkal poşetine koyulup tartılırdı. İşin ehli kişilerin yaptığı yuvarlak parlak taslara basılmış tereyağından da almadan olmazdı. Alınanlar hesaplanır ay başı ise gururla babalarımızın cebinden çıkardığı nakit paracıklarla ödenirdi. Nakit yoksa en kısa zamanda ödemek için veresiye defterinde özenle açılmış sayfamıza not edilirdi. Veresiye defteri değildi sadece tuttukları. Sevginin, saygının, adaletin, doğruluk ve dürüstlüğün ipleriydi. Verilen söz senetti. Yalan riya olmazdı. Çocuklarını evlendirecek aile reisleri bakkallardan sorup soruştururlardı talip oldukları aile fertlerinin hal ve ahvalini. Selamün aleyküm ile başlayan adres sorulurdu mahallenin halkla ilişkilerden sorumlu olan bakkalına. Sarı kalın telefon rehberinin üzerinde sabit telefonlar vardı herkeste olmayan. Ücret karşılığında arayabiliyordunuz istediğinizi. Bir nevi postahane işini de çözmüştü bakkallar. Akıllı telefonlar çıkmadan önce yabancılarla iletişim daha hızlıydı yani. Çocuklar o dönemin en hızlı ulaklarıydı. Para ile herhangi bir kâğıdın ucundan koparılmış küçük bir parçaya yazılan alınacaklar listesi uzatılırdı. Para üstü verilecekse yaşadınız. Bozuk para yerine ya bir sakız ya da altın kaplama çikolataları kapmışsınız demekti. Para verilmemişse bir şey söylemenize bile gerek yoktur. Bakkalımız son derece ciddi bir şekilde tezgâhın başına geçer. Başının üstünde duran gözlüklerini takıp burnunun ucuna kadar indirir. Kulağının arkasından aldığı tepesi mavi kendisi sarı tükenmez kalemi ile aldıklarınızı veresiye defterindeki sayfanıza tarihiyle birlikte not ederdi.

“Söz unutur kalem unutmaz” diye boşa söylememiş dedelerimiz.

Beyler işe çocuklar okula gittiyse anneler de altın günlerine gezmelere gidebilirdi artık. Herkes çocuklarını güvenle gönderirlerdi okula. Çünkü onları koruyup kollayan bakkal amcaları vardı. Kimisi gezmeden geç gelecekse evinin anahtarını bırakırdı. Kimisi eşinden almayı unuttuğu altını, parayı, harçlığı alırdı emaneten bakkaldan.

Camiden dönen ihtiyar heyeti için küçük tüp üzerindeki içi kireç tutmuş alüminyum çaydanlıkta fokur fokur kaynayan çay, her daim hazır olmalıydı. Hükümet yıkılıp tekrar kurulurdu çaylar eşliğinde. Önemli haberler birlikte seyredilirdi turuncu düğmeli, karıncalı siyah beyaz televizyondan çıt çıkmadan. Hiç yalnız kalmazdı canı sıkılmazdı bakkalların. Toptancısı, ekmekçisi, amiri, memuru, müşterisi, postacısı, maliyecisi, dilencisi, ziyaretçisi boldu.

Artık o bakkalların devri kapandı. Şimdilerde her türlü nimet elimizin altında hatta parmağımızın ucunda. Ne alacağımızı düşünmemize gerek kalmadan her şeyi hunharca sepete atmamız yeterli. Kasadaki dıt dıtlardan sonra çarşaf gibi bir kâğıt parçası hepsi bu kadar. Acı olan geçmişteki güven ve samimiyetin hep o özlem kokusunun içinde burun direklerimizi sızlatıyor olması. Zamana yenik düşen o bakkallardan alınan ekmeğin, peynirin, zeytinin, gofretin tadını tekrar geri getiremeyiz; ama çocukluğumuzun en beğendiğimiz bakkal ürününü çocuklarımıza yüzümüzde tebessümle anlatabiliriz belki de ne dersiniz?

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Betül Bozmaz

Mühendis. Bitki Islahçısı. Tohum Üreticisi. Tabiat Hayranı. Kahve Sevdalısı. İğne Sanatçısı. Anne

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu