Sulh hukuk mahkemesini en fazla uğraştıran işlerden biri Tesbit Davalarıydı.
Kısaca tesbit davaları ile amaçlanan, verilen bir zararın kaybolması muhtemel delillerinin hâkim nezaretinde, mahallinde keşif vâsıtasıyla kayıt altına almaktı. Kişi açacağı davada delil olarak bu tesbit dosyasını gösterirdi.
Tesbit davalarının neredeyse yarısı ise üst komşudan sızan suların alt komşuya verdiği zarar nedeniyle açılanlardı. Çoğu zaman alt komşu, üst komşuya haber verirdi. Ancak üst komşu her zaman bunu kabul etmeyebiliyordu. Bu durumda alt komşunun mahkemeye müracaattan başka çaresi kalmıyordu.
Olağan günlerden bir gün yine böyle bir tesbit talebi geldi. Hâkim bey bu tesbitlere çok önem verir, en kısa zamanda keşfe gidilmesini isterdi. Çoğu zaman tesbit için başvurulan gün keşif yapılırdı. Su sızma tesbiti için bir inşaat mühendisi götürülürdü. Bunun görevi meydana gelen zararın maliyetini hesaplamaktı. Önceleri sadece inşaat mühendisi refakate alınıyordu. İnşaat mühendisi hem maliyet hesabı yapıyor hem de sızıntının nereden geldiğini tesbite çalışıyordu. Sızıntıya itiraz durumlarında inşaat mühendisinin tesbitinin yeterli olmadığını Hâkim bey anladı. Tesadüf eseri bu meseleye güzel bir çözüm buldu. Bir gün keşiften dönerken trafikte yanından geçen bir kamyonetin üstünde “Evdeki su sızıntılarına kesin çözüm, kamera ile kırmadan dökmeden tesbit, anında çözüm” yazıyordu. Hemen kamyonetin resmini çekti. Kamyonetin üstünde yazılı telefondan bir arama yaptı. Cevap veren kişi firmanın sahibi imiş. Kendisini tanıttı. Görüşmek için randevu tarihi ve saati belirlendi.
Adam saatinde Adliyeye geldi. Hâkim bey kendisiyle keşiflerde sızıntı tesbiti ile ilgili bilirkişilik yapmak üzere anlaştı. Adam kabul etti. Bilirkişilik ücretinde de anlaştılar. Ancak adam bir gün önceden kendisine haber verilmesini şart koştu. Hâkim bey kabul etti. Bir gün önceden haber verilecek, adres bildirilecek, adreste buluşulacaktı.
İlk tesbit talebinde anlaşma tıkır tıkır işledi. Tesbit istenen yerde buluştular. Alt komşu her zamanki gibi üst komşudan mutfağına su sızıp zarar verdiğini, bunun ve meydana gelen zararın tesbitini istiyordu. Bu tesbit işlemlerinin en sıkıcı taraflarından biri de üst komşunun evde olmaması olsa da heyete, eve girmesi için müsaade etmemesi durumu idi. Zaman azlığından tebligata imkân yoktu. Telefonla ulaşılmaya çalışılıyordu. En basiti şikayetçi olan komşunun haber vermesiydi. Ancak çoğu zaman komşular birbiriyle konuşmuyordu.
Hâkim bey müracaat sahibine;
– Hadi, komşunun kapısını çal, heyetin geldiğini haber ver.
– Ben gelemem, onunla konuşmuyorum.
– Korkuyor musun(!)
– Hayır, ondan değil, aksi bir kadındır.
Hâkim bey, keşfe mutlaka kadın kâtibini götürürdü. Herkes kadına sorgusuz sualsiz kapıyı açıyordu. Ama erkeğe öyle değildi. Evde kadın yalnız olunca erkeğe kapı açmıyordu. Her zaman olduğu gibi Hâkim bey kadın kâtibini ileri sürdü. Kâtip kapıyı ilk çalışta kapı yavaşça açıldı. Kapının arkasında oldukça uzun boylu bir kadın belirdi. Baştan ayağa gri bir çarşafla örtünmüştü. Sadece yüzü açıktı. Kucağında da aynı renkte bir kedi vardı. Kediyi iki eliyle kavramış, göğsüne bastırmıştı. Kedinin masmavi gözleri vardı. Kadından daha canlı, meraklı ve dikkatli bakıyordu. Hâkim bey kâtibinin arkasında duruyordu. Kadını ve kediyi süzmesi biraz uzun sürdü. Bu süre içinde kadın da sessizdi. Yüzünde herhangi bir ifade, jest, mimik yoktu. Donmuş bir çehreyle bakıyordu. Hâkim bey, talep sahibi alt komşunun gelmemekte haklı olduğunu düşünmeye başlarken kadın, heyeti süzdükten sonra;
– Buyurun.
Kâtip Hâkim beyi göstererek;
– Hâkim bey, mahkemeden keşif için geldi. İçeri girmeye müsaadeniz var mı?
Kadının donmuş, ifadesiz yüzüne hafif bir tebessüm yayıldı. Kibar bir tavırla
-Tabii ki buyurun.
Kadın yana çekilerek heyete yol verdi. Hâkim bey kâtip, mübaşir, inşaat mühendisi ve kameralı sızıntı tesbit ve tamir ekibi içeri girdiler. Keşfin en sıkıcı safhası tamamlanmış oldu. Artık gerisi kolaydı. Hemen sızıntı ekibi malzemelerini taşıyarak tertibatını aldı. Kameralarını tesisat borularının içine gönderdi. İçerdekilere susma ve hareket etmeme uyarısı yaptı. Çünkü kameralar en ufak ses ve hareketten etkileniyordu.
On beş dakika sonra ekip amiri incelemeyi tamamladıklarını, su tesisatlarından alt kata herhangi bir sızıntı olmadığını, sızıntının sebebini alt katta sızıntının olduğu mutfak duvarından takip ederek bulabileceklerini söyledi.
Hâkim bey kadına teşekkür ederek keşif heyetiyle birlikte evden ayrıldı. Alt katta inceleme yapıldı. Sızıntının sebebinin mutfak duvarının dış sıvasının bir çatlağından giren yağmur sularının duvar ile sıva arasından ilerleyerek iki tuğla arasından yolunu bulup mutfağın iç duvarına ulaştığı tesbit edildi. Ekip başı sıvadaki bu çatlağın kuvvetli bir çekomastikle kapatılması ile çözülebileceğinin mümkün olduğunu söyledi. Talep sahibi bu teklifi kabul etti. Cüzi bir ücretle kısa sürede tamir yapıldı.
Heyet adliyeye dönmek üzere kapıda bekleyen keşif arabasına doğru yürürken Hâkim bey bir ihtilafın daha kaynağında hallolmasının sevincini gönlünde yaşıyordu.
Keşif arabası olarak çoğu zaman Adliyeyi Güçlendirme Vakfı’na ait minibüsler kullanılıyordu. Ancak bu minibüsler koskoca adliyeye yetmiyordu. O zaman da piyasadan bir ticari taksi tutuluyordu. Ticari taksi bir mübaşir, bir bilirkişi bir Hâkim ve bir de kâtipten oluşan heyet için dar geliyordu ama yapacak bir şey yoktu. Üç erkek ve bir kadın olunca Hâkim bey kadın kâtip arkada erkeklerle sıkışık oturup rahatsız olmasın diye onu ön koltuğa oturtuyordu. Kendisi arka koltukta, hele bir de bilirkişi iriyse sıkışık vaziyette oturuyordu.
Keşfin sıkıntısı bir tek bu değildi. En mühim sıkıntılardan bir diğeri de keşif aracının bir dakika sonra İstanbul trafiğine saplanmasıydı. Bu trafik bir muammaydı. Ne zaman, nerede, neden tıkandığını hiç kimse bilemezdi. Tabii ki herkesin bir tahmini oluyordu. Yolda kaza olmuştur. Polis çevirmesi vardır, zamansız ve lüzumsuz şerit değiştirmeler, şeritlerin sayısının azalması gibi daha nice sebepler sıralanıyordu. Esas sebep ise yollar sabit dururken, hiçbir alternatif yol düşünülüp yapılmazken her yıl yüzbinlerce vasıtanın trafiğe karışmasıydı. Bazen beş altı kilometrelik mesafe iki buçuk saatte alınabiliyordu. Bu zaman ise işi başından aşkın hâkim için altın değerindeydi ve bu altınlar çöpe gidiyordu. Bazen bu durumlarda arabanın içinde heyet arasında güzel sohbetler, fikir alışverişleri de olmuyor değildi. Ancak Hâkim bey eğer bir mevzu ortaya atarsa böyle bir imkân doğuyor, zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyordu. Hâkim bey de her zaman ortaya bir mevzu atmıyor, kafasını dinlendiriyor veya kafasında çözülmemiş bir dosyayı halletmeye çalışıyor veya derin düşüncelere dalıyor, tek kelime konuşmuyordu. O zaman da heyetin diğer üyeleri de hiç konuşmuyorlardı.
Bugün de hâkim bey ortaya mevzu atmadı. Keşifte alt komşunun peşin fikirle üst komşuyu suçlaması ve yüzünü dahi görmek istememesi, Hâkimi “komşuluk” üzerinde derin düşüncelere daldırmıştı. Aklına gelen; bu büyük şehirde ilk ölen şeyin “komşuluk” olduğu fikriydi. İlk tayini çıktığında güzel bir semtte küçük bir sitede ev kiralamıştı. Sitede oturanların birkaçı da tanıdık çıkmıştı. Bir yıl kadar sonra bir akşam üstü, daha mesaiden yeni gelmişken kapı çalındı. Kimseyi beklemediği için “hayırdır inşallah” deyip kapıya yöneldi. “Kim o?” sorusundan hiç hoşlanmazdı. “Kim o” diye sormadan kapıyı açtı. Kapıda giyim kuşamı düzgün bir adam, elinde bir dosya ile bekliyordu.
– Buyurun.
– Efendim size bir şey sormak istiyorum.
Hâkim bey adamı süzdü, ilk defa görüyordu, tanıyamadı.
– Tanışıyor muyuz?
– Efendim ben sizin kapı komşunuzum.
Hâkim bey şaşırdı. Hakikaten gösterdiği kapı, aynı kattaki dört daireden tam karşıdaki dairenin kapısıydı. O güne kadar hiç karşılaşmamışlardı. Hoş geldin demeye de gelmemişti. Neyse adam bir şey sormaya gelmişti. Nezaketen;
– Buyurun ne soracaktınız?
– Efendim hakkımda Sulh Ceza Mahkemesi’nde ormandan yer açma davası var da.
Hâkim bey içinden “İnsan bu kadar da mı yüzsüz olur. Tam bir yıldır buraya taşındım. Kapı komşu, bir defalık meraktan da olsa acaba yeni kapı komşum kimdir, neyin nesidir diye sormaz mı? Bir hoş geldin demek için uğramaz mı? Hadi sormaz, uğramaz, aradan bir yıl geçtikten sonra sıkıştığında elinde bir dosya ile komşunun kapısına gelmeye nasıl yüzü olabilir” diye düşünmekle birlikte, yine de içeri davet etmeden, öyle kapı aralığından, adamın izah ettiği kadarıyla bir cevap verdi.
Bugünkü keşif sonrası keşif arabasında bu konuyla ilgili düşüncelere dalarken ilk bu olay aklına gelmişti. Daha sonraları bu şehirde, işi olmadıkça komşuyu sormama, selam vermeme, telefon açmama konusunda herkesin mutabık kaldığını, bunun aksinin insanları şaşırttığını öğrenecekti. Trafikteki mecburi mahkûmiyet devam ederken komşuluk ilişkileri de kafasında dönüp duruyordu.
Eskiler, “Komşuluk, tencereden yükselen buharla başlar, kapıya gelen bir tabak aşla mana bulur, komşu hem gözümüzün nuru hem gönlümüzün yoldaşıdır, anahtar bırakılan, çocuklar emanet edilendir, kapılar ardına kadar değil, kalpler sonuna kadar açılandır. Komşusu açken tok yatan bizden değildir. Komşuna hakkın geçmesin, komşunu incitme, bu sadece inancın değil, insanlığın da gereğidir. Komşuluğu yaşat ki mahalle yaşasın. Çünkü komşuluk sadece rahatsız etmemek değildir, gönülden yanında olmaktır. Üst kattan gelen bir tıkırtıya kızmadan önce, belki bir çocuğun oyun neşesi olduğunu düşün. Komşuya selamı kesme, komşumuzun kapısını bir tas çorbayla çalmak belki onun kalbini yıllarca ısıtacaktır, komşuluk, sevginin küçük davranışlara sığdığı en sade ilişkidir. İyi komşu, zor günde çalınan ilk kapıdır, en güzel hukuk, gönülden gönüle kurulandır. Ev alma, komşu al.” derlerdi. Rahmet peygamberi ise “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyurmuş idi. Komşular arasında bu kaideler şimdi de geçerli olsaydı, komşular arasında hiç tesbit, hiç dava olur muydu?
Hâkim bey arabanın adliye kapısında durmasıyla daldığı hayallerinden uyandı. Mesai bitmişti. Ancak bir sonraki gün duruşması olan dosyaların incelenmesi gerekiyordu. Doğruca odasına yöneldi.
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Hakim bey deneyimlerinizi p6aylaşmanız çok güzel devamının gelmesi dileğiyle
Saygılarımla