Hikaye

Manzara

İşte yine baş başaydık. Meraklı gözlerle etrafını inceliyor. O an kendinden ve bulunduğu ortamdan başka hiçbir şeyi düşünmüyordu. Ben ve birçok yetişkin gibi zamanın herhangi bir noktasında hayallerinden ördüğü kaygı kalelerine hapsolmamıştı. Özgürdü ve yaşıyordu. Önümüzdeki tabiatın onlarca güzelliğine benden kat kat daha iyi şahit oluyordu. Ben ise ne buradaydım ne de başka bir yerde. Bir sıkışmışlık, arada kalmışlık… Ne zamandan beri nefes aldığımın farkında değildim? Ne zamandan beri bütün hayatımı otomatik pilot kontrolüne bırakmıştım?

Şu an bir çocuk gibi yaşamayı öğrenmek için nelerimi vermezdim!

Parmağıyla önümüzdeki küçük tepeciği işaret etti.

– Haydi! Şuraya tırmanalım!

Ona manzarayı göstermek istiyordum. Hemen birkaç adım ötemizde harika bir manzara olmalıydı. Zaten bütün bu tabiat yürüyüşümüzün amacı da oydu. Fakat gel de bunu sekiz yaşındaki bir çocuğa anlat. Ne için orada bulunduğumuz, ne yapmamız gerektiği hiç umurunda değildi. Ânın büyüsüyle nereye koşulması gerekirse oraya koşuyordu.

– Oraya sonra tırmanırız. Gel şimdi şurada oturalım, sana göstermek istediğim bir şey var.

Tepeciğe tırmanma fikrinde ısrarcıydı. Ne yapacağımız konusunda sonu olmayan inatlaşmalarımızdan biri daha başlamıştı.  En sonunda ona o tepeciğin ardında tehlikeli şeyler olabileceğini söyledim. Başladım hikayeler uydurmaya. O tepeciğin ardındaki canavarı, onu rahatsız edersek başımıza gelebilecekleri anlattım.

İkimiz de orada bir canavar olmadığının farkındaydık fakat birimiz abilik edip diğerine uymalıydı. Sanırım, benim bu zavallı hikâyeme ve manzarayı beraber seyretme ısrarıma dayanamamış olacak ki, tırmanma fikrinden vazgeçti. Utana sıkıla, istediğim yere oturdu.

Ben mi onu idare ediyorum o mu beni diye düşünmüştüm.  Ne vardı o tepeciğin ardında acaba? Ya daha güzel bir manzara bekliyorduysa bizi orada? Ne diye çocuğa canavarlı perili bir sürü yalan söylemiştim ki? Yalnızca işler kendi istediğim gibi olsun diye mi? En sonunda da alttan alıp masallarımın saçmalığını yüzüme vurmayıp benimle gelmişti.

Çocuklar yetişkinlere sandığımızdan çok farklı bakıyor olabilir miydi? Her şeyi daha iyi bilen kural koyuculardansa bizi bu dünyanın güzelliklerine körleşmiş acınası hastalar olarak görüyor olabilirler miydi?

Bir çocuğun içindeki o heyecan ve macera arzusu bizde olsa şüphesiz çoğumuz ömrümüzü küçük bir kafesin içinde geçirme fikrini bu kadar çabuk kabullenmezdik. Yaşamayı, sevmeyi, her şeyi baştan bir çocuktan öğrenmeye başlamak istemiştim o an. Bir masala dahil olma çabası…

Kendimi bir renk körü gibi hissetmiştim; manzara resmi yapmaya çalışan bir renk körü…

Bu düşüncelerim uzun sürmedi. Zaten kendimi çok da farkındalığa sürükleyemezdim. Yalnızca kendimi biraz daha kandıracak kadar farkındalığa tahammülüm vardı. Ne üzücü! O tepeciğin ardında ne olduğunu ömrüm boyunca öğrenemeyeceğim. En kötüsü de ömrüm boyunca hiçbir tepeciğin ardını merakla düşlemeyeceğim.

İstediğim yere oturmuştuk. Karşımızda yemyeşil bir manzara… Ağaçlar; yer yer dev, bulutları aşan, yer yer dizime yetişemeyecek ağaçlar… Kuşlar manzaranın melodisi… Gökyüzü bir garip, bana çok yakın… Arada bir uçuyor muyum diye tereddüte düşürüyor beni. Ayaklarımın yere temas edip etmediğini her kontrol ettiğimde rahatlıyordum uçmadığım için.

Bakışlarımız, hayranlıkla manzaraya saplanmıştı. Fakat onun aklının hala o küçük tepecikte olduğunu hissediyordum. Ânın keyfini çıkarmıyor değildi. Manzarayı ilk gördüğü ve gözlerinin faltaşı gibi kocaman açıldığı, dudaklarının yavaşça yanaklarına gömüldüğü, o masum tebessümünü; ağzının istemsizce açılışını ve bunların bende bıraktığı o büyülü etkiyi anlatmam çok zor. İçimde öyle bir sıcaklık ve ürperti oluşmuştu ki… Bir et parçasından ibaret olmadığımı hatırladığım nadir anlardandı.

Uzun uzun inceledik karşımızdaki onlarca ağacı. Manzaranın dinletisini o bozdu:

– En çok hangi ağacı sevdin?

Bir anda derin düşüncelere daldım.  En görkemli, en ihtişamlı ağacı aradım. Kocaman bir ağacı seçtim en sonunda. Şöyle sanki kökleri tüm dünyayı sarıyormuş gibi hissettirenlerden… “Bu” diye işaret ettim. İşte en güzeli! Gövdesiyle bir kale, yaprakları güzelliğinin simgesi… Bir ağaçta aradığım her şey ondaydı.

Küçük çocuk hiç de etkilenmişe benzemiyordu bu görkemli ağaçtan. Cevabıma tepki dahi vermedi. Ben ona bakıyor olmama rağmen yüzünü bana doğru çok hafifçe bile çevirmemişti. Soru sorarken olduğu gibi gözleri tamamen manzaraya çevriliydi. Buna biraz alındım ve onu küçümsercesine sordum;

– Sence hangisi en güzeli?

Çocuk uzun süredir bu sorunun sorulmasını bekliyormuş gibi hiç düşünmeden sağ elini cılız, neredeyse yapraksız, ağaç demeye bin şahit isteyecek bir ağaca doğru uzattı.  Resmen ayakta zor duruyordu ağaç. Çok şaşırmıştım.

– Bu zayıf, gelişmemiş ağacı neden seçtin ki?

 Yine istemeden onu küçümsüyordum veya içten içe onun o güzel dünyasını kıskanıyordum. Hızlıca iki avucunu gökyüzüne çevirdi, dudaklarını büzdü ve o garip bilge tavrıyla:

– Baksana! Rüzgarla beraber dans ediyor. Güzel küçük yaprakları var. Uzansam bu ağacı sevebilirim, onunla konuşabilirim. Senin ağacın bizi görmüyordur bile.

İkna olmamıştım. Seçtiği ağaca bakmak bile bana rahatsızlık veriyordu. Rüzgârın ağacı bir o yana bir bu yana savuruyor oluşu beni dehşete düşürüyordu. Küçük ağaç her an topraktan fırlayacak gibiydi.

– Hem senin seçtiğin de dahil tüm ağaçlar bir gün böyle değil miydi?

Bu soru karşısında yüzüm manzaraya dönük bir şekilde donakalmıştım, bence görkemli ağaçlar hep görkemliydi; hiç genç, cılız, çocuk olmamışlardı.

Belki bana benziyordu cılız ağaç, belki o yüzden seçmişti onu, belki o yüzden seviyordu beni!

Belki de o görkemli ağacın gölgesi, narin ve kırılgan güzellikleri saklıyordu benden…

——-

Yazarın diğer yazdığı hikayeler:
Cinnet

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Mehmet Erdem Efendioğlu

Mimarlık Talebesi, Sinefil, Yazar.

Bir Yorum

  1. Tasvirler harika.
    Dinlendirici bir hikaye.
    Küçük sandığımız o masum yavruların ağzından bazen hiç beklenmedik fikir dolu cümleler dökülür.
    Erdem e sosyal hayatta doğru olana yönlendirici bir fikir insanı olmasını dilerim.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu