
Sararan Yaprakların Ardından
Merhaba Ekim,
Yine geldin. Bir yıl daha döndü, kapıyı çaldın. Eylül’ün fırtınalı vedasından sonra sessizce yerini aldın. Yaprakların rüzgâra teslim olduğu, dalların hafifçe eğildiği ve tabiatın soyunmaya başladığı günleri müjdeliyorsun. Ne Eylül kadar ani ne de Kasım kadar kasvetli… Sen, dengeyi bulan, dönüşümün zarafetini taşıyan aysın!
Van Gogh’un tuvalinde raks eden sarı ve turunculu fırça darbelerini hatırlatıyorsun bana. Henüz soğuk değil ama sıcaklığın da elini çektiği bir haldesin. Geceler uzamaya, gündüzler kısalmaya başladı. Güneş bile artık daha alçak bir açıdan bakıyor dünyaya; sanki yorgun, daha fazla parlamak istemiyor gibi. Kim bilir, belki yeni bir başlangıç için güç topluyordur…
Hatırlarsın, eskiler sana Teşrin-i Evvel derdi. İsimler değişir, takvimler yenilenir, tıpkı mevsimlerin geçişi gibi. Kim bilir, belki de ismin gibi başka şeyler de görünmeden değişiyordur…
Sen, geçişin, tebeddülün, teceddüdün müşahhas halisin! Tabiat kabuğunu bırakırken biz de içimizdeki ağırlıkları terk etmeye hazırlanıyoruz. Yazın rehavetini geride bırakıp, çalışmaya, üretmeye ve düşünmeye yeniden sarılıyoruz.
Çiçek kokuları çoktan havanın derinliklerine karıştı. Yerine yağmurla yıkanmış toprağın kokusu hissediliyor. Yapraklar, geçici arzuların birer birer savrulması gibi düşüyor toprağa. Fakat onların altında gizlenen tohumlar sessizce bekliyor. Tıpkı insanın içinde saklı duran umudun zamanla filizlenmesi gibi…
Bu mevsime “sonbahar” dediler. Oysa bu bir son değil; toplanma, hazırlık, yeniden başlama vaktidir.
Ben de seninle birlikte içimde bir temizlik başlatıyorum! Yazın telaşını, dağınıklığını bir kenara bırakıyorum! Düşüncelerimi tek tek ayıklıyorum! Hangilerini saklayıp hangilerini ebedi derinliklere gömmem gerektiğine karar veriyorum!
Evet… Zihnimde bir hasat vakti bu! Gereksiz olan her şeyi tarumar etme vakti! Artık sakinliğin ve derin bir nefesin vakti!..
Eller cebimizde, düşüncelere dalarak kışa doğru yürüyelim. Titreyen sokak lambalarının altında, çukurlarda biriken sularda zıplayalım. Yola savrulmuş kuru yaprakların hışırtısı eşlik etsin adımlarımıza. Her oynaşan ses, bize çocukluğun masum sevinçlerini hatırlatsın: küçük şeylerden mutlu olduğumuz o güzel günler… Bir yaprak hışırtısının bile kalbimizi ısıttığı, anlık ama ebedî izler bırakan o günleri…
Her hazan yaprağı toprağa düşerken, biz de içimizdeki fazlalıkları birer birer terk edelim!
Toprağın derininde biriken gücü hissediyorum. Henüz yüzeye çıkmadı; ama orada, sessizlikte sabırla bekliyor. Tıpkı içimizde, vakti geldiğinde yeşerecek olan umut gibi…
Toprağın altında biriken o gücü hissediyorum!
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.