DenemeEdebiyat Tarihi

Türk Edebiyatı ve Sünni Müslümanlar

Hayat, dünya ve kâinatı idrak etmemizi; inançlarımızı şekillendirmemizi temin eden tek bir vesile vardır: Lisan!

Söz, ifade, beyân, kelimeler; yani lisan olmadan ne din olurdu ne mânâ ne de alışık olduğumuz şekilde sosyal hayat! Tüyleri ürpertmesi gereken bir hakikat değil mi?

Edebiyat nedir?

Edebiyat lisan, lisan edebiyattır.

Cemiyetleri dönüştüren en mühim vasıtalardan biridir.

Ağırdan, yavaştan, esaslı, nüfuz ederek, uzun vadeli şekilde tesir eder. Meyvesi asırlar sonra zuhur eden sabırlı bir ağaçtır.

Deriye dokunmaz, damarlara girip bütün vücuda yayılır. Şuurdan çok şuur altına hitap eder.

Tüyleri ürpertmesi gereken bir silah değil mi?

Türk edebiyatı ne yaptı?

Türk edebiyatı tarihi, (1) Batılı tarzda modernleşme sürecinden önce ve (2) sonra olmak üzere kabaca iki safhaya ayrılabilir. Bizim derdimiz modernleşme dönemi Türk edebiyatı.

Edebiyat cemiyetleri dönüştüren mühim vasıtalardan mı? Evet!

Modernleşme ile biz de cemiyet olarak dönüştürüldük mü? Evet!

Edebiyat A noktasında B noktasına getirilmemizde rol oynayan en mühim âmillerden biri, doğru mu? Evet!

A noktası nedir?

Ehl-i sünnet kaidelerine göre yaşayan koskoca imparatorluktur.

B noktası nedir?

A noktasından uzaklaştırılma sürecidir.

A noktasının kültür iklimi bir bedense modernleşme sürecine giren Türk edebiyatı o bedendeki kangrenli uzuvdur. O uzvun belki sağlam olan kısımları da vardır. Fakat o uzuv tamamıyla kesilip atılmazsa kangren bütün bedene sirayet edecektir.

Hatalarımız

Biz Müslümanların en büyük hatası, Türk edebiyatını kendi edebiyatımızmış gibi tasavvur edegelmemizdir.

Müslümansanız Türk edebiyatı sahasında eser verenlerin mânevî kıymetlerden uzaklaştırıcı rolünü nazar-ı dikkate almak mecburiyetindesiniz.

[Bir elin parmağını geçmeyen istisnalar hariç] Türk edebiyatında bugüne kadar meydana gelmiş eserler bize ait değildir. Bizi biz olmaktan çıkarmaya çalışanların ürettikleri ideolojik ve maksatlı çalışmalardır.

Ahmet Kabaklı gibi Türk edebiyat tarihinin detaylarına vâkıf olanlar nihâyetinde “Temellerin Duruşması” ve benzeri çalışmalar ortaya koymak mecburiyetinde kalmışlardır. Ancak kangrenli uzvu kesip kurtulmak yerine, iyi niyetleri ile o uzvu kurtarmaya çalıştıklarından, bedene yayılmakta olan marazı durduramamışlardır.

Modernleşme döneminin en başından itibaren edebiyatla “karşı cenah” alâkadar olduğu için “Türk edebiyatının sahibi Müslümanlar değildir,” kanaati zımnen cemiyetin kollektif şuur altına sindirilmiştir.

Bunun sebebi, edebiyatın Müslümanlar tarafından yeterince ciddiye alınmamış olması ve gerektiği kadar ehemmiyet verilmemiş olmasıdır.

Roman, tiyatro, hikâye, deneme gibi en yaygın edebi türler düşman bir medeniyetten geldiği için edebiyata mesafeli durulmuştur. Bu da meydanın karşı cenahın kalemlerine terk edilmesine sebebiyet vermiştir.

Bunun vahim neticelerini cemiyetimizin bugün geldiği hâle bakıp anlamak mümkündür.

Ne yapacağız?

İşte bu sebeple mevzubahis edebiyatçıların eserlerine yabancı bir kültürün mahsulleri şeklinde yaklaşılmazsa hata edilecektir.

Bu teklifin gâyesi cemiyette bölünme ve düşmanlık meydana getirmek değildir. Müslüman gençlerin mezkur edebiyatçıları “karantina altına alarak tetkik edebilme” kabiliyeti geliştirmelerini temin etmektir.

Kültür, ahlak ve mâneviyattaki tahribat o kadar büyüktür ki şüpheyle yaklaşmamak gafletten ve dalalet olacaktır.  

Müslümanlar olarak bize ait tam teşekkül bir edebiyat iklimi inşâ etme gayreti içinde olmazsak başımıza geleceklerin dehşetini tarif etmek zordur.

Edebiyat mahalli bir dâvâyı dünyaya mal etme sanatıdır.

Kutuplardan Japonyaya, Güney Amerika’dan dünyanın diğer ücra köşelerine kadar… medeniyetimizin acılarını, estetiğini, lezzetini, dehlizlerini, kıvrımlarını, abesliklerini, samimiyetini, saflığını ve her şeyini yer yüzündeki bütün insanların “kelimeler içinde yaşayarak tecrübe etmelerini” temin etmek mecburiyetindeyiz.

Kuru hamâset saman alevi misali parlar, söner ve unutulup gider.

Hakikatın nabzını dinletmeyen, hayatın ruhuna dokundurtmayan edebiyat değildir.

Ölçünüz nedir?

İstanbul denilince, Müslüman kişilerin zihninde “Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerine mazhar olmuş, Fatih Sultan Muhammed Hân hazretlerinin fethettiği, hilâfete merkezlik etmiş şehir” ve benzeri hürmet, muhabbet ve aşk uyandıran hususiyetler canlanıyor. Bu sebeple, edebiyatımızda İstanbul’u öven her şairi ister istemez bizden biriymiş zannedilebiliyor. Karyotakis, Psellos, Melodist, Geometres, Eugenikos ve daha nice Bizans şairi de İstanbul’u öven şiirler yazmışlardır. Ne İstanbul’u övmüş olması ne de şiirini Türkçe söylemiş olması o şairi bizden yapmaz.

Türk edebiyatındaki herhangi bir isim yaşayışıyla, savunduğu ideallerle, cemiyeti sevk etmeye çalıştığı istikametle ve tepeden tırnağa her cihetiyle bizim ulvî gâyelerimize bağlı değilse, bizden değildir demektir.

Türk edebiyatı tarihine dahil edilen yazar ve şairlerin kâhir ekseriyetinde aşağıdaki hastalıklardan en az birini görmek mümkündür:

Osmanlı’daki geri kalmışlığın (!) sebebini İslam’da görmek, Batılılar gibi yaşamamız gerektiğini savunmak, Batılılara karşı aşağılık kompleksine sahip olmak, kendi öz kültürüne yabancılaşmış olmak, kültürdaşlarına tepeden bakmak, saltanata düşmanlık beslemek, Batılı bir lisanda konuşabildiği için kendini üstün telakki etmek, Batılı mütefekkirlere hayranlık beslemek, lisanımızın sadeleşmesi gerektiğini düşünmek…

Evvela elinizdeki kıstas, ölçü, mi’yâr nedir ona karar verin. Ondan sonra kim kimdir iyi anlarsınız.

Ve şiir…

Divân şiiri iki asır evvel yaşayan analarımız gibi tesettürlü bir hanımsa, serbest kafiye ile yazılmış şiir kıyafetleri sökülüp sahneye çıkarılmış bir dansözden farksızdır.

Mademki Müslüman bir mütefekkir ve edip “muhafazakâr” ise, o halde muhafaza etmesini bilecektir. Mümkünse aruz vezninde şiir yazmalıdır. Bu olmuyorsa, geri çekileceğimiz en son mevzi “hece vezni” olmalıdır.

Neden nefret ediyorlar dîvân edebiyatından? Edebî sanatındaki ihtişam değil onların tiksindiği!

Yazının başlığına “Sünni” kelimesi kasden eklendi. Zira yazının muhatabı mânevi hassasiyetleri dumura uğramayan vicdanlardır. Sünni olduğunu söylediği halde, bırakın gümrah olmuş Türk yazarlarını Selman Rüşdi ve Ali Şeriati gibilere hayranlık duyan itikadının sabit ayağı kaymışlar gördüm.

Bizim edebiyatçılar kimler?

Kıymetler (değerler) hiyerarşisinin en tepe noktasına Ehl-i sünnet itikadını koyar.

Deizm, agnostisizm, rölativizm, nihilizm, postmodernizm, hümanizm… gibi cereyanların hiçbirine kısmen de olsa temâyülü yoktur.  

Envaiçeşit “küreselci” mihrakların cinsiyetsiz, ailesiz, babasız, anasız, Allah’sız cemiyet üretme planlarına karşı mücadele etmek için ant içmiştir.

Cemiyetimizin A noktasından B noktasına getirilmesinden ve kim bilir hangi C noktalara doğru itilmekte olduğundan rahatsızlık duyar.

“İnananlar kardeştir!” hükmü üzerinde mucibince tefekkür eder.

Medeniyetimizin kıssa, hikâye, menkıbe, kitap, bina, şehir, âlim, evliya, ârif, zafer, hezimet, anane, kahraman… ve bütün motiflerini, merak eder, araştırır, sahiplenir.

Müslüman edebiyatçı, kalemiyle cihad eden mücahittir.

Ve sanat Allah içindir!

——

Milli ve mânevi değerlerimizin temellerine yerleştirilmiş ilk bombalardan biri:

Şair Evlenmesi – Şinasi – Bomba!

——

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Necip YILDIRIM

Polyglot. Yazar. Şair. Müteşebbis. Uluslararası İlişkiler. Psikoloji. Kuantum. Edebiyat. Yolcu. Ressam. Hattat. Baba. Îşân.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu