Film TahliliSinema

Ve Hayat Devam Ediyor…

Abbas Kiyarüstemi’nin 1987 yılında çektiği “Arkadaşımın Evi Nerede?” filminin oyuncularının yaşadığı ve bu filmin çekildiği köyleri içine alan İran’ın kuzey bölgelerinde, 3 yıl sonra yani 1990 yılında büyük bir zelzele meydana gelmiş. “1990 Mencil-Rudbar depremi” olarak bilinen bu zelzelede, 20.000’e yakını çocuk olmak üzere 50.000’e yakın kişi hayatını kaybetmiş, 500.000’e yakın kişi de evsiz kalmıştır.

Abbas Kiyarüstemi, 11 yaşındaki oğlu Bahman ile birlikte “Arkadaşımın Evi Nerede?” filminde başrol oyuncusu Ahmed Ahmedpour rolünü oynayan Babek Ahmedpour ile Mohammad Reza Nematzadeh rolünü oynayan Ahmed Ahmedpour’u merak ederek, onları bulmak için oyuncuların yaşadığı ve filmin çekildiği yer olan Koker köyüne gitmiş. Daha sonra bir seyircisine bu yolculuğunu anlattığında, bu hikâyeyi filme dönüştürmesini tavsiye etmesi üzerine, Kiyarüstemi kısa süre sonra çekimlere başlamış, böylelikle “Ve Hayat Devam Ediyor” filmi ortaya çıkmış ve bu film çekilirken de iki oyuncusunun yaşadığı bir hikâyeyi de filme uyarlayarak “Zeytin Ağaçları Altında” filmleri ortaya çıkmıştır. Her ne kadar Abbas Kiyarüstemi böyle isimlendirmese de bu üç film, literatürde “Koker Üçlemesi” olarak yer edinmiştir.

Kiyarüstemi kendisini canlandırması için mali danışmanı olan Farhad Kheradmand’a, oğlu Bahman’ı canlandırması için de görüntü yönetmeninin oğlu Pouya Payvar’a filmin başrollerini emanet etmiştir. Hem yönetmeni hem de oğlunu canlandıran oyuncular profesyonel oyuncu değildir. Filmde, mekân yani arka plan olarak zelzelenin harap ettiği yerlerin filmin çekimi esnasında hâlâ mevcut olduğu Guilan Eyaleti seçilmiştir.

Film boyunca, Kiyarüstemi’nin kendi yaşadıklarını üçüncü bir bakış açısından anlatan bir belgesel seyrediyoruz. Tıpkı 1990 yapımı “Yakın Plan” filminde olduğu gibi, Kiyarüstemi burada da kurgu ile hakikat arasında gidip gelen bir eser ortaya çıkarmış. Ancak hikâyenin tamamı aslında kurguya dayandığından film, dökü-fiksiyon (belgesel-kurgu) olarak önümüze sunmuştur. Böylece Abbas Kiyarüstemi seyircisini yine şaşırtmayı başararak meta-sinema atmosferine bürünmüş “Ve Hayat Devam Ediyor” filmiyle sadece sinema diline yenilikler getirmekle kalmamış, belgesel sinemanın da önemli örneklerinden birini ortaya koymuştur. Kurgu ile hakikati ustalıkla harmanlayarak İran sinemasındaki benzersiz üslubunu bir kez daha ispatlıyor.

Zelzele hakikaten yaşanmış ve filmdeki bazı diyaloglar irticalen meydana gelmiştir. Öte yandan, filmdeki yönetmen ve oğlu kurgu karakterlerdir. Böylece Kiyarüstemi, hem belgesel hem de kurgu olan sınırları belirsiz ve etkileyici bir film ortaya koyarak hangi sahnelerin senaryoya dayandığı, hangilerinin hakikat olduğunu bizlere açık etmemektedir. Üstelik önceki film olan “Arkadaşımın Evi Nerede?” filminde rol alan bazı oyuncular da bu filmde kendilerini oynayarak eski rollerinden bahisle, yönetmen karaktere, Koker’e nasıl gideceğini tarif eder ve zelzelenin hayatlarını nasıl etkilediğini anlatırlar.

Yönetmen rolündeki karakter ile oğlu, kanarya sarısı bir arabayla köye doğru yola çıkarlar ve yol boyunca yıkılmış köylerin arasından geçerler, çevredeki köylerin halkıyla kısa sohbetler yaparlar. Yönetmen rolündeki karakterin, Koker köyüne yolculuğu boyunca karşılaştığı insanlar, felaket sebebiyle içinde bulunduğu hissiyatlarını ifade ederler. Kocasını veya hanımını kaybedenlerin evlilik kararlarından, çocukların yaşananları enteresan şekillerde anlattığı misallere kadar çok çeşitli misallerle halkın hisleri filme yön verir.

 Bir çocuğun, aynı odada uyuyan iki kardeşten yalnızca birinin ölmesini, “bir sivrisinek ısırığı” ile ilişkilendirmesi; futbol maçını seyredebilmek için antenini ayarlamaya çalışan bir gence, bu enteresan vaziyet sorulduğunda, gencin “Ne yapabiliriz ki? Dünya Kupası dört yılda bir, deprem kırk yılda bir olur. Hayat devam ediyor.” demesi; depremde 65 aile ferdini kaybeden genç bir çiftin, felaketten bir gün sonra evlenme kararı alması gibi misallerden de anlaşılacağı üzere, bu insanların yaşadıkları felakete rağmen umut dolu oluşları etkileyicidir. Binlerce insanın öldüğü bir felaket bile onların moralini bozamamıştır. Her şeylerini kaybetmiş insanların küçük şeylerde hâlâ güzellik bulabildiklerini saf ve çarpıcı bir şekilde gösteren Kiyarüstemi’nin, böylece filmi melankoliye boğmayıp, aksine müspet/pozitif bir hikâye kurgulamış olduğunu, bölgede yaşayan seyircilere moral ve umut aşılamak istediği anlaşılmaktadır.

Misallerden biri olan genç çiftin evlenmesi mevzusu, filmin aslında kurgu olduğunu net bir şekilde anlatmaktadır. Zira, ana konusu bu genç çiftin hikayesi olan “Zeytin Ağaçları Altında” filmi ile hakikatin böyle yaşanmadığı, bu filmi seyreden herkes tarafından anlaşılmıştır.

Film tamamen dış mekânda, halkın arasında geçer. Kiyarüstemi, felaketi acı dolu görüntülerle dolu bir kurguya dönüştürmek yerine, mütevazı ve samimi bir bakış açısıyla işler. Felaketin büyüklüğünü tek bir kişinin kavrayamayacağı hakikatini vurgulamak için, filmi oldukça farklı subjektif bir perspektiflerle çeker. Kamera çoğu zaman sadece başrollerin arabadan gördüklerini gösterir. Yani sinema perdesi, gerçek dünyaya açılan mücerret bir pencere haline gelir. Kurtarma araçlarının geçişi sadece siren seslerinden anlatılır ve seyircinin hayal gücüne bırakılır yani her şeyi açıkça göstermek yerine hissettirme maksadı güdülür. Filmin tam ortalarında, Kiyarüstemi’nin müzik eklediği sahne dışında, filmde sunilik hissi neredeyse hiç yoktur.

Yönetmenin yolculuğu, aslında “Arkadaşımın Evi Nerede?” filmindeki küçük Ahmed’in yolculuğuna benzemektedir. Zira, ne aradığını tam bilmeden, zigzag çizerek ve karşılaştığı her yeni kişiyle başka bir hikâye bizlere sunulmuştur.

Filmde yer alan muhteşem anlardan biri, Kiyarüstemi’nin alter-egosu olan karakterin, “Arkadaşımın Evi Nerede?” filmi oyuncularından ihtiyar marangozu canlandıran Ruhi bey ile karşılaşmasıdır. Ruhi, felaket yeni meydana gelmişken pisuvar taşımasını, “temel insani ihtiyaçlarının bu felaketle ortadan kalkmadığını” belirterek sade bir şekilde hayat dersi verir. Ardından “Bir adamı yaşlı ve çirkin gösteren sanat nasıl bir sanattır? Onu genç ve güzel göstermek daha iyi sanat değil mi?” şeklinde enteresan bir soru sorar. Burada, Kiyarüstemi’nin önceki filminde marangoz olan kambur bir karakteri canlandırmasını muhakeme eder.

Film boyunca sürekli hareket halinde, arabayla köy köy gezme ve yolun bir türlü bitmemesi tıpkı hayat gibi, “bir yere varmak değil, yolda olmak önemlidir” hissini verir. Yol, hayatın ta kendisidir; kesintisiz, belirsiz ama devam eden bir safhalar manzumesidir. Araba yolculuğu, sadece mekân değiştirme hareketi değil, aynı zamanda varoluşla ilgili his uyandıran ve sinema metaforudur. Benzer yolculuk motifleri, Kiyarüstemi’nin “Kirazın Tadı” ve “Rüzgâr Bizi Sürükleyecek” gibi filmlerinde de vardır.

Başrolün, yani yönetmenin filmdeki “sürüden ayrılıp” başka bir yoldan gitmesi, bir dizi derin anlam taşıyan metaforik bir seçimdir. Şahsi tercihler ve özgürlük vurgulayan bir metafor olabileceği gibi içtimai normlara karşı bir başkaldırı olarak da okunabilir. Sadece farklı bir bakış açısı edinmeye çalışma gibi de anlaşılabilir. Bu tamamen seyircinin filmi okumasına bırakılmıştır. Ancak, bu yoldan sapmayı, içtimai normlara karşı bir başkaldırı olarak tefsir etmek aynı zamanda filmin “meta-sinematik” olarak inşa edilmesiyle uyumlu olacaktır. Zira, Kiyarüstemi, bu filmde sinema çekim normlarından saparak farklı bir sinema dili tercih etmiştir.

Film, yönetmenin çocuk oyunculara ulaşmaya çalıştığı bu umutsuz ama anlam yüklü arayışını dramatik bir biçimde yarım bırakır. Son sahnede, uzakta yürüyen iki küçük figür görünür ama onların aranan çocuklar olup olmadığı netleşmez. Bu belirsizlik, seyircinin hayal gücüne bırakılmıştır. Filmin sonunda ihtişamlı bir uzun planla, yönetmenin önceki filmi “Arkadaşımın Evi Nerede?“nin başrol oyuncusuna ulaşıp ulaşamadığı seyirciye gösterilmez.

*****

“İnsan demek âciz demektir. Bu hayat hayaldir. Hayal peşinde koşanlar hayalperest olur. Gerçek, ahirettir. Gerçek peşinde koşanlar, adamdır. Gerçek insan onlardır.“

*****
Filmin Orijinal Adı:  Zendegi va digar hich (زندگی و دیگر هیچ)
Türkçe Adı: Ve Hayat Devam Ediyor…
İngilizce: Life And Nothing More… (And Life Goes On)

——

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Oğuz UYSAL

Avukat. Sinefil. Mütefekkir. Eğitimci. Yazar. İdareci. Fotoğraf. Sanat. Vizyoner.

2 Yorum

  1. Tek kelimeyle mükemmel bir anlatım. Filim izlemiyorum. Ama bu yazıları zevkle okuyorum. Sinema bilgisi konusunda yazarın bir otorite olduğu hissini vermesi yanında, akıcı ve sağlam cümlelerle yazması okuyucuya kendini zorla okutuyor. Tebrik ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu