
Rahmetli annem gördüğüm en bilge kadındı. Osmanlı kadını. Kısa, öz cümlelerle bize öyle şeyler öğretir, öyle diyarlara götürürdü ki şaşar kalırdınız.
Sanki tarihin ve edebiyatın imbiklenmiş halini bir cümle ile önümüze kordu. Savaşlarda gerilip bırakılan yay ile hedefine tam isabet eden ok gibiydi sözleri…
Küçüktük o zamanlar… Ama o, kocaman adammışız gibi söylerdi sözlerini bize. Küçücükken büyümüş hissettirirdi. Bazen bir sözle omuzlarımızı yere indirir bazen de bir sözle yerdeki omuzlarımızı dimdik yapardı.
“Yorganda da ölüm, urganda da ölüm” derdi. “Az yaşa çok yaşa ille gelecek başa”. Bu iki cümle ile ölümü kabullendik ve sevdik.
“Deme dostuna, der dostuna” derdi. Bu cümle ile sır saklamanın önemini ve zorluğunu hissettirmişti mesela. Sözün ne kadar tehlikeli olduğunu da bu cümle ile anlamıştık.
“Doğru, zıngıldar ama yıkılmaz” derdi. Dürüst olmayı, yalan söylememeyi bu cümle ile öğrendik.
“Beterin beteri var”, “ne oldum deme ne olacağım de”, “olacakla öleceğe çare yok” cümleleriyle her hale şükretmeyi ve insan başına her şeyin gelebileceğini, hayatın inişli çıkışlı olacağını, kaderi kabullendik.
“Uluyu dinlemeyen ulur kalır” sözüyle saygıyı, sevgiyi, edebi, dikkati kavradık.
“Uçurtmanın ipini kaçırma” ile gayreti, çalışmayı, ter dökmeyi, çabayı tanıttı.
“El ağzına bakan sel ağzına yuvar yapar” cümlesiyle herkesin şartlarının farklı farklı olacağını ve kendin olup, kendi şartlarınla yetinmeyi hissettirdi.
Bir kitap muhteviyatını bir cümleye işlemişti. Ecdattan gelen bu cümleler ne güzel cümlelermiş.
Tarihin süzgecinden geçmiş, imbiklenmiş cümleler…
Bize ecdadımızı sevdiren Osmanlı Kadını anam, ruhun şad olsun, nur içinde yat.
——
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Allah-ü Teâlâ annene rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.