Kasım yaklaşırken…

Şöyle seslendi ihtiyar sedir ağacı:

Mevsimlerin en güzel günleri geliyor!

Titretmekten, ıslatmaktan, çamurlu seller koparmaktan çekinmeyecek! Umursamayacak kimlerin ne düşüneceğini! Gözünün yaşına bakmayacak kimsenin! Kayırmayacak dalı, budağı. Dinlemeyecek yaprağın yeşil, sarı ve kırmızısını…”

Asırlar devirmiş sedirin gür sesi rüzgarla birleşiyor, serin bir korkuyla kuşatıyordu ormanın endâmını. Büyük bir endişe ve merakla dinliyorlardı nutkunu:

Direnebilecek misin kışa? Yaprak yaprak düşerken kuruyan yanların, içebilecek misin o zehir kadar acı sabrı! Keskin ayaza inat, saklayabilecek misin dallarının zangırdamasını!

Ya gövdeni teslim edecek, kuruyup kaybolanlardan olacaksın ya da “Sertmiş!” demeden uzatacaksın köklerini derinlere. Ve sımsıkı tutunacaksın toprağa…”

Dev kayaları yara yara doğrulan hikmet sahibi sedir rüzgarın en sert estiği, dipsiz uçurumun kenarında ve ormanın en yüksek noktasından bakıyordu ormandakilere. Bütün orman duyuyordu onu fakat sadece o bilirdi aslında kendi gönlüne nidâ ettiğini:

“Büyük imtihanın habercisidir bu gelen günler: Mağlubiyetle devrilip gövdeleriyle toprağa karışıp çürüyeceklerle, yeniden dirilmek üzere umut ve imanla toprağa kök salacakları ayırma imtihanı!”

Duyduklarını biraz olsun sindirebilsinler diye bir müddet sustu gün görmüş sedir. Ve dağlarda yankılanarak fezaya yükselen son sözlerini haykırdı:

Ebedî yeşillikler bahçesi için mücadele ediyor olmak, zaferlerin en muhteşemidir!”

Ads