Hayat

Eve Ekmek Götürmek

Çok mücadele vermişti amansız, belki de çaresiz hastalığı ile. Kimileri fazla yaşamaz dedi gıyabında,  kimileri ise ümit ve umut dolu cümleler kurdu, temennilerde bulundu.

Yıllarca can hıraş çalışmıştı bakmakla yükümlü olduğu ailesi için. Emekliliğine de çok fazla süre kalmamıştı o amansız hastalığa yakalandığında. Helal kazanmak için çırpınmıştı hep. Ailesinin hiç bir ferdinin boğazından haram lokma geçmesin diye kaçtığı, fedakarlık yaptığı bir sürü iş vardı hayatında. Lakin kaçmadığı, aklına bile gelmeyen, ama sonra kaçılamayacağına bizzat yaşayarak kanaat getirdiği bir hastalığa yakalanmıştı.

Defaten ziyaret ettim kendisini, ahvalini sormak, moral vermek, az da olsa destek olabilmek için.  Her ziyaretimde güzel ve neşeli bahisler açmaya gayret ederdim.  Lakin o mevzuyu evirir, çevirir yine vefata, ayrılığa ve hasrete getirirdi.  Sanki hasta olan benmişim de o beni teselli ediyor gibi hissederdim.  Öyle sabırlı, sakin, kabullenmiş ve en mühimi muhteşem bir teslimiyet, metanet paketine sararak sunardı bana ikramlarını. İçimden hep şunu derdim. Allahü Teala muhafaza etsin. Ben de böyle bir imtihanla muhatap olsam, cevapları net olarak bilinen bir imtihana girmiş gibi rahat ve huzurlu hissederdim kendimi. Zira tüm cevapları vermişti bana arkadaşım.

Dedim ya farklı ama müspet mevzuları konuşmaya gayret gösterirdim. Yine bir ziyaret sırasında soruverdim düşüncesizce.

Nicedir tedavi sebebiyle evdesin, hastanedesin, ne yapmayı özledin?.

Sormuştum bir kere artık, geri dönüşü yoktu. Az da olsa doğrulmak için yatağının başlık kısmını biraz kaldırmamı rica etti benden. Hemen yerine getirdim talebini.  Sonra da çalışarak nasır tutmuş ama artık sanki can ve kan kalmamış, zar zor hareket ettirdiği sağ elini bana doğru uzattı. Ben de hemen mukabele ettim. Elimi elinin içine aldı. İçimden düşünüyorum.  Acaba hangi özlemlerini anlatacak diye.

Gözlerimin tam içine baktı buğulu ve neredeyse yaşaracak gözleriyle dedi ki ” En çok neyi özledim biliyor musun?. Ben içimden geçenleri sıralamaya kalmadan hiç unutamadığım, üzerinde yıllarca düşündüğüm,  kafa yorduğum ve sevdiklerimle hep paylaştığım o üç kelimeyi peş peşe söyleyiverdi gözünden akan yaşlara mani olamadan.

“Eve ekmek götürmeyi” dedi…

O kadar fazla tahayyül varken, özleye özleye eve ekmek götürmeyi özlediğini söyledi.

Söyledi söylemesine de, sadece üç kelimeden ibaret değildi söyledikleri.

Eve ekmek götürmek; aslında bir hayat düsturuydu, kadim bir emanetti, sevdiklerine helal yedirme gayretiydi. Evindeki ve çevresindeki huzurun kaynağı idi “Eve ekmek götürmek”.

Ne yediğine, ne içtiğine, nasıl kazanıp, nasıl harcadığına çok ehemmiyet vermeyen insanlarla dolu bu devirde, bir bayraktı aslında “Eve ekmek götürmek”.

Son nefeslerinin yaklaştığına kani gelmiş arkadaşımın en çok özlediği ve en son ne zaman eve ekmek götürdüğünü düşünerek onu ağlatandı “eve ekmek götürmek”.

Ruhun şad olsun canım arkadaşım. İtina ve kutlu gayelerle yetiştirip büyüttüğün evlatların senin yolundan ayrılmadan evlerine ekmek götürmeye devam ediyorlar…

——-

Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.

Ayhan Özbek

Şair. Yazar. Eğitimci. Müteşebbis. Ressam. Hattat. Mütefekkir.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu