
Maddenin sonuna yaklaştım. Söndürdükçe alevlenen, küllerinden koz, kozundan ateş peydahlanan ve hiç bitmeyen yangın!
Maddeye koÅŸtukça uzaklaÅŸtım: Bilgelikten, özgüvenden, huzurdan ve kendimden. BoÅŸluÄŸa yuvarlandıkça berraklaÅŸtı ulviyet. Kendini bulmayan Allah’a yakınlaÅŸamaz. Kendimde sefer ettim. Her konakta, bir dilber-i rânâ göründü rüyamda.
Her biri ters tarafa bakan iki yüzüm var: Biri ne kadar uslu, ahlaklı, çalışkan, dindar ve dürüstse; diğeri o kadar şeytan, şehvetçi, tembel ve gammaz.
İki ayrı ülkede yaşayan iki ayrı insan gibiyim: Her iki insanda, öncelikler, hedefler ve hazlar farklı. Çatışan iki psikolojiyim. Ben bu çatışmadan ibaretim.
Her ÅŸey zıddıyla kaim. Her iki dünyaya da dışından bakabiliyorum. AteÅŸin ne kadar kaynatıcı, suyunsa ne kadar söndürücü olduÄŸunu…
Yasak ağaçtan elma koparan da; Tûr dağındaki tecelliye mazhar olup bayılan da benim içimde saklı.
Tepeden tırnaÄŸa ızdırabım. İçimdeki her “kiÅŸi”, diÄŸerinin içinde vicdan azabı. Çehrelerden birini diÄŸerine kırdırabilen, çifte kiÅŸiliÄŸi teke indirebilen; galibin dünyasında hükümrân olur.
“Su, geminin içine girerse onu batırır; altında bulunursa, onu yüzdürür” der Mevlana.
Hayat boyu devam etmeli içimdeki bu meydan muharebesi. Bütün dehlizlerinden çıkmalı karanlığın. Fesatçı ayaklanma bastırılmalı. Murdarlık kurutulmalı ve şeytan yarı canlı bırakılmamalı.
Cihad-ı Ekber’de kılıç elden bırakılmamalı.
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve ÅŸiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve ÅŸairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.