
Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar bir Lir kuşu yaşarmış. Kapkara boncuk gözleri, kahverengi siyah tüyleri ve söğüt ağacının yere uzanan dalları gibi uzun ve gösterişli bir kuyruğu varmış. Kuyruğunu iki yana açtığı zaman şahane görünürmüş.
Bu kuşun cildinde derin derin yaralar varmış. Öyle derin öyle derinmiş ki yaraları nasıl iyileştireceğini bilememiş. Kimseye göstermek istemediği için de bir türlü şifa bulamamış. Yaralarını saklamak için tüylerini kabartır, göğsünü şişirir, başı daima dik, kuyruğunu iki yana açar sürekli öyle gezermiş.
Herkes onu güçlü ve kusursuz zannedermiş çünkü Lir kuşu çok iyi çalışan bir hata detektörü gibiymiş. Nerede kimde bir kusur görse, hemen yüksek sesle öter herkese gösterirmiş. Bu onun “Ben kusursuzum” deme şekliymiş. Öyle ya, bir yeri işaret ettiğimizde herkes o yöne bakar. Aslında işaret edene de bakmak lazım. Ama neden bakmıyoruz? Amelie’nin* “Parmak gökyüzünü gösterdiğinde sadece aptallar parmağa bakar.” sözü yüzünden mi?
Lir kuşunun bir de şöyle bir özelliği varmış: Kimde bir şeyi beğense önce tüm yolları dener gördüğü kişiden almaya çalışır, beceremezse kopyalarmış. Kopyalama kabiliyeti muazzammış. Hatta, Kopyacı Ninja Kakashi Hatake** bile yanından geçemezmiş.
Bir gün Kral Sinekkapan kuşu ile karşılaşmış. Kapkara gözleri, kahverengi tüyleri, yelpaze gibi bir kuyruğu ve başının üstünde kırmızı lacivert taç şeklinde tüyler varmış. Bu kuş hiçbir gayret göstermeden herkesin alakasını cezbedermiş.
Lir kuşu, Kral Sinekkapan kuşunu seyretmekten kendini alamamış. Bir ona bakmış bir kendine. Kral Sinekkapan kuşunun başının üstündeki taç şeklindeki tüyler, kuyruğu, asil duruşu her şeyi muazzammış. Ona yakın olmak, tıpkı onun gibi hatta direkt o olmak istemiş. Ama bu elbette mümkün değilmiş. Allahü Teala ikisini farklı güzellikte yaratmış. O ise Allahü tealanın taksimine rıza göstermemiş.
Her görüşmelerinde ona olan hayranlığı biraz daha artar ve evine döndüğünde de ona benzemek için neler yapacağını düşünürmüş. Ötüşünü taklit etmek onun için çok zor olmamış. Bir iki denemede başarmış. Sinekkapan kuşu arkadaşıyla aynı seste ötmekten rahatsızlık hissetmemiş. Aralarında ortak bir dil olduğunu düşünmüş. Lir kuşu, her yerde, hep onun gibi ötüyormuş. Hatta öyle ki kendi asli ötüşünü bile unutmuş. Sadece o değil artık herkes bu kopyaladığı ötüşün Lir kuşuna ait olduğunu düşünmeye başlamış.
Sonra gagasını benzetmeye çalışmış. Gagasının rengini değiştirmek için neler denemiş neler ah bir görseniz! Ne hale sokmuş gagasını. Ardından bacaklarını değiştirmeye çalışmış. Bacakları simsiyahmış. Rengi açılsın diye ağaçlara taşlara mı sürtmemiş neleeeeer neler! O güzelim uzun kuyruğu bile hoşuna gitmemeye başlamış. Kesip kısaltmış. Her bir tüyünü de kahverengiye boyamış.
Ormandaki herkes şaşkınlıkla seyrediyormuş onun bu saçma çabasını. Fısıldaşmalar, gülüşmeler… Kral Sinekkapan da çok şaşkınmış. Arkadaşını uyarmaya çalışmış ama Lir kuşu her zaman bu şekilde göründüğünü, hatta asıl taklitçinin Sinekkapan olduğunu iddia etmiş. Resmen gözleri dönmüş. Kral Sinekkapan ne yapacağını bilememiş. Gerçi hasedin, haset edilene dünyada ve ahirette hiç zararı yokmuş. Zararı hasetçinin kendineymiş ama artık onunla arkadaş kalması pek de mümkün değilmiş. Lir kuşunun haline mi üzülsün, bunca zamandır süren arkadaşlıklarının hazin sonuna mı? Kral Sinekkapan düşünedursun…
Sıra gelmiş taç şeklindeki tüylere. İncecik yapraklardan tüy yapmayı denemiş önce ama bir türlü olmamış. Yaprak yaprakmış, tüy de tüy. Sonra kadife çiçeklerini kullanmak istemiş. Ama o da olmamış. Başka çaresinin kalmadığını düşünerek uzun bir tereddütten sonra kendi tüylerini kullanmaya karar vermiş. Önce karnındaki tüyleri yolmaya başlamış. Tabi tüyleri yoldukça, herkesten gizlediği yaraları da görünmeye başlamış. Farkına varmamış. Tek derdi Kral Sinekkapan kuşuna dönüşmekmiş. Karnındaki tüylerle yapmayı becerememiş. Canı çok acıyormuş. Giden tüyleri de cabası… Ama bu saatten sonra duramazmış.
Bu kez sırtındaki tüylere gelmiş sıra. Bitkileri ezerek kırmızı bir boya elde etmiş. Tüylerini yolup yolup boyaya batırmış. Başının üzerine dizmeye çalışmış. Bir türlü olmuyormuş. Koparıp boyadığı tüyleri, ağaçlardan akan reçinelerle başının üstündeki tüylere yapıştırmaya başlamış. Ama yaraları da çok kötü durumdaymış. Yaralarından kanlar akmaya başlamış. İlk kanayan yarasının adını tahmin edersiniz; kıskançlık yarası. Hemen yanında da kusurluluk, değersizlik ve yetersizlik yaraları.
Nihayet zavallı Lir kuşu, başında uyduruk tacıyla Kral Sinekkapan kuşuna benzediğine ikna olmuş. Sesi, gagası, kısalttığı kuyruğu, sağa sola sürttüğü bacakları, başındaki uyduruk tacı… Peki ya açığa çıkan derin yaraları?
Hemen kendini diğer hayvanlara göstermek için dışarı çıkmış. Ama diğer hayvanların ilk gördüğü şey ona ne kadar benzediği değil oluk oluk akan yaraları ve acınası tacı olmuş. Kral Sinekkapan kuşunu taklit etmeden önceki yani asli hali de unutulup gitmiş.
——-
* ‘Le fabuleux destin d’Amélie Poulain’ filminde baş karakter
** ‘Naruto’ isimli animede bir karakter
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Çok manidar bir yazı olmuş, tebrik ederim Nukteciğim 🙂
Teşekkür ederim Serpil ablam ❤️
Maşallah ne güzel akıcı kalemine kuvvet birtanem..
Ne güzel.bir hikaye, ne akıcı bir anlatım, ne ibretlik dersler…
Rabbim kalemine kuvvet versin, ferasetini arttırsın Nuktecim
Amiin çok teşekkür ederim Nehir ablacığım ❤️
Annemm ❤️
Çok anlamlı ve etkileyici… Emeğinize, yüreğinize kaleminize sağlık
Çok teşekkür ederim sevgiler ❤️