
En çok karşılaştığım suallerden biri şu: Ne yazmamı tavsiye edersiniz?
Verdiğim cevap umumiyetle şu şekilde:
“Yerinizde olsaydım yazmaya değil, okumaya odaklanırdım.
Herhangi bir mecrada yazılar yazayım diye yola çıkarsanız, kendinizi muazzam şekilde yormuş olursunuz.
Yazı yazılmaz. Oturup “Ne yazayım” diye düşünüp konu araştırmakla olmaz. Zoraki seçilerek yazılandan da hayır gelmez.
Okuma yaptıkça, farklı metin ve yazma teknikleri ile karşı karşıya kaldıkça; bilgi, fikirler, intibalar arttıkça… Yazı sıçrar, akar, patlar, fışkırır, çağlar, coşar… Kendiliğinden gelir fikirler. İşte o zaman dikeni dahi yazsanız çiçek bahçesi olur satırlarınız. Eser olur cümleler.
“Ne okunmalı” sorusu apayrı bir yazının konusu elbette. Ancak yazar namzetlerine fikir vermesi için şu kadarına değinmek icap eder: Sadece Britanya Kütüphanesi’nde 170 – 200 milyon arasında eser var. Yetmez! Ömür yetmez… Herşeyi okuyamazsınız. Seçmek mecburiyetindesiniz.
Şahsen aylarca zihnimin arka planında tartıp biçerim elime alacağım bir sonraki kitabın hangi dehaya ait olacağına…
Bütün insanlığın ittifaken “Şu eser klasik,” dedikleri kitaplardan haberi olmadığı halde, kim idüğü belli olmayan “popüler” kişilerin bir deste kağıt içine harmanladıklarıyla ömürlerini israf edenlere acımamak elde değil.
İstisnalar hariç, aynı yazardan on eser okumaktansa on ayrı yazardan birer kitap okumayı tavsiye ederim. Her yazardan bir tane “magnum opus” [en mühim eser] okunmalıdır mesela.
Zamanın testinden, milyonların imtihanından geçmiş; dünyada kimsenin dehasından şüphe etmediği dahilerin kaçıyla kendimizi muhatap kıldık bugüne kadar?
Türk, Japon, Güney Amerika, Rus, Alman, Fransız, Çin ve diğer diyarlardan kıvılcımlar misali berikalar saçan kaç ruhun eserini rahlemizin üzerine koyduk?
Dolduk mu ki taşsın!
İlham bir ankâ kuşudur. İçinde kaliteli ve doyurucu yem bulunmayan kafatasına konmaz.
Sosyal medya ağzını açmış bir canavar gibidir. Devamlı hatırlanma ve beğenilme kaygısı yazar, şair ve mütefekkiri bitirir. “Piyasa” beğenip takdir etsin derseniz sathileşmek mecburiyetinde kalırsınız.”
——-
Serâzât.com’da yayınlanan yazı ve şiirlerin fikrî hakları ilgili yazar ve şairlere aittir. Bütün hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz.
Muhteşem bir yazı. Ancak benim için çok geç kalmış bir yazı. Ne olurdu ben Türkçeyi öğrendiğim onbir yaşında ilk önce böyle bir yazıyla karşılaşsaydım. Benim için zaman geçti ancak onbiryaşındakiler ve sonrası gençler için ezberlenmesi ve uygulanması gereken bir yazı. Yatılı okuyordum. İlkokul üçüncü sınıfında iken okumayı çözmüş, ama Türkçe’yi daha tam çözememiş, okuduğunu yarı yarıya anlamayan bir durumda iken sınıfın kitaplığındaki kitaplarla tanıştım. Lafonten hikayeleri, Fareli Köyün Kavalcısı, Kırmızı Başlıklı Kız, Kül Kedisi, Pamuk Prenses bunların hangisi bizim kültürümüzden? Sonra okul kütüphanesine öğrenci başkanı oldum. Bin altıyüz cilt kitap vardı. Okuma alışkanlığı olan bir öğretmen yoktu. Rastgele bir kitap çekerdim. Okumaya başlardım. Bazen bir tarihi roman,(Unutamadığım Akından Akına romanı yazar Abdullah Turhan bunlardan biri idi.)- bazen Mesnevi’den Çeçmeler, bazen ismi Cemiyet olan amerikalı bir yazarın sosyolojik bir kitabı … Benim için anlamak önemli değildi. Okumak önemli idi. Sonraları türkçeyi öğrendikçe anlamaya da başladım. Bu arada kitaplıkta olmayan illegal kitaplar öğrenciler arasında elden ele dolaşıyordu. Okumak için sıraya girerdik. Teksas, Tommixs, Karaoğlan çizgi romanları devamı yarın gibi piyasaya çıkıyorlardı. Bir de Hazreti Ali Radıyallahu anh’ın Cenknameleri. Yaş onyedi, Ortaokul son sınıftayım. Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkant’ın aşk romanları. Bu romanlar kitaplıkta yoktu. Nereden elime geçtiğini hatırlamıyorum. Yalnız Ankara’dan okulumuza bir öğrenci sürgün gelmişti. Kitap okumaya meraklıydı. Bu romanlardan elimde görünce ” Sen bunları neden okuyorsun, bunların edebi hiç bir değeri yok” demişti. Halbuki bu kitapları ben sevmiştim. Hayal kırıklığına uğradım. Edebi değeri olan kitaplar hangileridir? Onu da bilmiyordum. Aramadım da. Rastgele okumaya bir defa alışmıştım. Öylece de devam ettim. Bu okuma alışkanlığının hayatımı değiştiren bir faydası oldu. Yazarın Ne Okumalı yazısıyla benim okuma serüvenim pek uyuşmuyor ise de kendimi hedefe vasıl olmuş addediyorum. Yaş ondokuz Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye elime geçti. Okul tatil olunca tatil boyunca bu kitabı okudum. Tatil bittiğinde bende kitabı bitirmiştim. Kitabı bitirdiğimde “artık başka kitap okumasam da olur” demiştim. Ama alışmış kudurmuştan beterdir demişlerdir.